Tarihten Bir Kesit: Cemiyetler (1. BÖLÜM)
- 3 Ağu 2024
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 21 Eyl 2024
- Cemiyetlerin (Etimolojik ve Fikirsel) Tarihi
Nuri İyem
Cemaat ve Cemiyet Ayrımı:
Cemiyet, Arapça cmˁ kökünden gelen camˁiyya(t) جمعيّة “toplanma, topluluk, dernek” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça cmˁ kökünden gelen camˁ جمع “toplanma” sözcüğünün +īya(t)² ekiyle yapay masdarıdır. Türkçede 20. yy başlarından itibaren Fransızca société karşılığı olarak kullanılmıştır. (1). Cemiyet ise devşirme, toplaşma anlamına gelen 'cem' kökünden türetilen tek kelime değildir, zira cemaat de topluluk anlamında kullanılmaktadır.
Fakat bu iki kelime arasında sosyolojik bir ayrım bulunmaktadır. Sonuçta ilk sormamız gereken sorulardan biri insanların toplaşmalarının arkasında yatan motivasyon, ve toplaşmanın tabiatı ile alakalıdır. Ne zaman bir grup insan bir topluluk oluşturur? Belki de toplaşma bir şeyi gerçekleştirmek üzerine, belli bir vakit çerçevesindedir. Düğün, bayram tarzı kutlamalar, bu tarza örnek olarak verilebilir. Öte yandan toplaşma sınırları çizilmiş bir vakte tabii olmak zorunda değildir: o insanlar için daha temel unsurları ifade eden, ve yaşam biçimleri üzerinden, belli değerler etrafında toplanma anlamına gelebilir.
İşte cemiyet ile cemaat arasındaki fark, tam da buradan gelir. Toplaşan insanlar nereden gelmektedir? Ait oldukları çevreyi ve o çevrenin değerlerini de beraberinde getirirler mi, bunlar üzerinden de bir ortaklaşma mevcut mudur ve topluluk kimliğine dahil midir; yoksa daha liberal bir bakışa mı sahiptirler ve sadece ortak bir amaç üzerinde buluştukları sürece mi beraberlik sergilerler? Cemaat bahsi geçenlerden ilkini tanımlamakta olup daha eski bir kullanım tarihine sahiptir. Cemaatin üyelerinin birbirine karşı sorumlulukları vardır, ortak bir ahlaki çerçeveye ve alışkanlıklara sahiptirler ve birbirlerinin duygudaşıdırlar.(2) Cemaatler dini temelli olabildiği gibi daha fazlasını da içerirler, örneğin komşuculuk ve aile de cemaat sınıfında yer alabilir. Birazdan göreceğimiz gibi aslında fikri topluluklar da başlarda cemaat olarak, yani birbirlerini gözeten ve ortak bir dünya algısına sahip insanların birlikteliği olarak başlamıştır. Bu yüzden bu yazının kapsamına bazı cemaatlerin de girdiğini söyleyebilirim. Fakat tarihte işgal ettiğimiz noktadan ötürü bizim artık cemaatlerin çekim kuvvetlerinin şekillendirdiği bir kimliğe sahip olmaktan çok cemiyetlerle ilişki kurarak toplumsallaşan bireysel bir kimliğe ait olduğumuzu iddia etmeye eğilimliyim.
Nuri İyem
O halde nedir cemiyetler? Cemiyetler modernleşme ile birlikte ortaya çıkmıştır. Tübitak'ın ansiklopedisine göre cemiyet, "gayri şahsi, hesapçı, rasyonel çıkara dayalı, sunî ve geçici ilişkilerin hâkim hâle geldiği modern kent yaşantısına işaret eder." (3) Bu kaynağa göre cemiyetler ekonomik ve güç odaklı çıkarlara sahip olduğundan ve insanı bütünlüğünde değil ancak edindiği statü ve roller çerçevesinde yani parçalı olarak ele aldığından olumsuz bir ışık altında nitelendirilir. Modern hayat, örgütlenmeyi gerektirir; çünkü bireyi birim olarak aldığından toplumsal birliktelik çıkış noktası değil, fakat varılması gereken bir hedef haline getirilmiştir. Bu hedefe ulaşmak için de insanlar çıkarları etrafında örgütlenir ve bir amaç etrafında toplanırlar. Burada amaç eğlenmek de iyilik yapmak da olabilir (modern kutlamalar ya da filantropizm örnekleri). Duygusal yakınlık ise aranmaz.
Bu ayrımla alakalı son olarak yukarıdaki kaynakta da alıntılanan Tönnies'in "Cemaat ve Cemiyet"(4) kitabından bahsetmek istiyorum. Tönnies cemaat ile cemiyet arasındaki ayrımı iyi kurmuş sosyologların belki de öncülerindendir. Fakat bunu yaparken bu kategorilerin idealleştirilmiş, yani bir vurguda bulunmak için karikatürize edilmiş olduklarını söyler ve modern kent yapısında cemaatlere hiç rastlanmadığını iddia etmez. Daha ziyade bu iki kavram vardır, fakat birbirlerine karışmış halde bulunurlar. Duygudaşlık ve yaşam biçimlerini paylaşma zaten suni olarak temin edilecek unsurlar değildirler; bir arada bulunan insanların birbirine çekilmesi ile kah spontane kah kurgulanmış bir düzlemde modern hayatta da görülebilirler. Cemiyeti suni yapan maddelerden biri onun genelde manifesto ya da tüzük gibi ya da kendini açıklayıcı birtakım metinlere sahip olması ve kurallarının koyulmuş olmasından da ileri gelebilir. Bu anlamda modern hayat insan haklarının olduğu gibi topluluk hak ve kurallarının da belirlenmesini gerektirmiştir. Cemaat ise doğaldır çünkü belli bir tür yakınlık üzerinden zaten topluluk olan (belki de barışçıl bir hayat için olmak zorunda bırakılan) insanlar hakkında konuşur. Tönnies bunu şöyle ifade eder:
Cemaat, süregelen ve gerçek birlikte yaşamdır; cemiyet ise geçici ve görünüşte olandır. Buna göre, cemaatin kendisi canlı bir organizma, cemiyet ise mekanik bir küme ve yapay olarak anlaşılmalıdır. (5)
İleriki bölümlerde ben cemaatlerin belki eski yapısında değil fakat yeni bir yapılanmanın içinde prensipler baabında hala görülebilir olduğunu iddia edecek, cemaati insanın insana tabiattan gelen yakınlığı çerçevesinden yeniden incelemeye çalışacağım.
Fakat şimdilik, cemaatleri ve cemiyetleri topluluklar tarihi olarak bir süreliğine aynı kronolojik çizgi üzerinde hayal edelim ve tarihler boyunca insanların hangi prensipler veyahut unsurlar etrafında bir topluluk olarak adlandırıldığını sormak üzere Tönnies'in kitabını inceleyelim. Öncelikle Tönnies bir "insanlık cemaatinden" bahsedilebileceğini söyler. Yani onun ayrımına göre tüm insanların birbirleriyle uyumlanacağı doğal bir zemin bulmak mümkündür. Buna bağlı olarak bazı şeyler doğal olarak cemaatin kümesine girer. Mesela evlilik bunlardan bir tanesidir. Bu yüzden hayat cemiyetinden değil de cemaatinden bahsedilebilir. Dil, töre ve inanç cemaatleri bulunur fakat bunların da evlilik gibi bir cemiyeti yoktur. Buna karşılık hem din cemaatleri hem de din cemiyetlerinden bahsedilebilir; fakat ikincisi daha çok devlet ve teori için bir araç olan türdendir. (6)
Bu anlamda ilk toplaşmaları nasıl değerlendirmeli? Tabii ki ilk ve öncü olarak alacağımız toplulukların bir sınırı olmalı, zira bu bakış açısından ilk evlilik hatta ilk avlanmadan itibaren bir cemaatin varlığından bahsedebiliriz. Fakat beni ilgilendiren toplaşmalar, sizin de öngörebileceğiniz gibi fikirler üzerinden eyleme geçen daha sonradan "entellektüel" ya da "aydın" denilecek insanları üye olarak barındıran topluluklar olacaktır. Bu anlamda toplaşma ise Batı toplumunda ve Antik Yunanda felsefenin uğraşında epey görülmekte olup "filozof" statüsüne aday insanların birlikteliğinde görülebilir. Yine de sadece Batıya ait değildir elbette, İslam medeniyetinde de ya da Mezopotamyadaki diğer halk ve medeniyetlerde de emsali görülmektedir. Bu yüzden bir sınıflandırma ve küçük düzeyde bir tarihçiliğe soyunurken kendi kriterlerimi burada açıklamayı uygun görüyorum.
Bir teoriye sahip olmaları: Bu teorinin genişliği ve kurulduğu temel, topluluğun (bu raddeden itibaren bir süreliğine cemaat ve cemiyet ayrımını askıya alacağım) tutkusunu ve birlikteliklerinin filizlendiği tohumu göstermelidir. Bu bir tür kozmoloji ya da dini inanış gibi evreni açıklama mahiyetinde bir teori olabilir, ki ilk örneklerinde bunların çoğunlukta olduğunu görmekteyiz. Fakat teori ele alınan alanı (politika, sanat vb.) tanımlamak ve üretim/faaliyet şekillerine bir norm getirmek adına da olabilir. Kısacası teori geniş ya da dar kapsamlı olabilir. Fakat oradadır, ve üyelerinin üzerinde anlaştığı doktrin olma özelliği taşır.
Teorinin faaliyetleri şekillendirmesi: Ben, çoğu teorinin normatif eğilimli olduğunu düşünme taraftarıyım. Bu, teorinin baskıcı ya da kısıtlayıcı olduğu anlamına gelmez. Daha ziyade, teorinin pratik düzlemde seçim yapmamıza olanak veren standartlar getirdiğini gösterir. Bu, nasıl yaşamamız gerektiğinden tutun, bir devletin nasıl yönetilmesi gerektiğine, ya da sanatın nasıl olduğuna (ki bu, nasıl olması gerektiği sorusu ile neredeyse eşleniktir) dair olabilir. Her halükarda, teori, pratiği düzenler; hatta pratik üzerinden kendini kanıtlar. Böylece topluğun üyeleri daima teorik olan ile pratik olan arasındaki ilişkileri sorgulamak ve düzenlemek mecburiyetindedirler. Hangi eylemin onları ve inandıklarını (teoriye biraz inanç olarak da bakmaktayım) temsil ettiği hakkında anlaşmaya varılması gereken bir sorudur.
Üyelerinin yükümlülükleri: Son olarak, topluluğu oluşturanların yükümlü oldukları bazı kıstasların olması elzemdir. Bu üyelerin yapması gerekenlerden tutun nasıl biri olması gerektiğine ilişkin de olabilir. Mesela, üyelerin belli bir sınıfa mensup ya da eğitimden geçmiş olmaları onların yükümlülüklerinden de sayılabilir. Örneğin belli bir etnik kökenden gelmek bir insanın karşılayamadığı ve bu yüzden topluluk perspektifinden o insanı "yetersiz" görmesine neden olacak bir yükümlülük olabilir. Bunun dışında üye olduktan sonra üye olarak kalmak da belli yükümlülükleri getirir. Bu açıdan kurucu teoriyi kabul etmek ve pratikler ile bu kabulu daimi kılmak bir her gün yerine getirilen bir yükümlülük olarak görülebilir. Bazen de bu yükümlülükler bir mertebeye erişmek için yapılan tek seferlik eylemler, bilgi kazanımları vs. de olabilir.
Yukarıda belirttiğim üç kriter benim gelecek bölümlerde hangi toplulukları odağıma alacağımı göstermektedir. Fakat burada şunu belirtmemde gerek var ki ilk iki maddede, yani teori ve faaliyetlerle alakalı olan maddelerde, hiçbir sınırlamaya gitmemiş olmamın yanında yükümlülükler konusunda bazı sınırlamalar getirmek zorundayım. Ben, ileri bölümlerde, cemaatlerin cemiyetler içinde "birlikte olma prensipleri" olarak varlık gösterdiklerini iddia edeceğimden (Tönnies'in cemaatler ve cemiyetlerin kronolojik olarak farklı başlangıçlara sahip olmalarına rağmen reelde iç içe bulundukları ile alakalı ifadesini hatırlatmak isterim) ancak üyelerin nasıl seçildiğine dair bazı kıstasları kabul eden toplulukları yazıma dahil edeceğim. Bu yüzden miras aldığımız doğal özelliklerimizi yükümlülük olarak gören topluluklar benim ilgi alanımda olmayacak. Yani etnik köken, ailevi olarak devraldığımız dini inanışlar, coğrafya vb. kıstaslar üzerinden kurulmuş topluluklardan ziyade eğitim seviyesi ve rasyonel olarak seçilmiş inanışlar üzerinden birliktelik kuran topluluklara bakacağım. Bunlar da modern döneme kadar duygudaşlık ve yaşam stilini paylaşma gibi unsurları içerdiğinden cemaat çerçevesinde olacak, fakat ileride bu toplulukların cemiyet olarak da karşımıza çıktığını göreceğiz. Mesela Antik Yunanda önce Platonculuk ve sonra NeoPlatonism, Pisagorculuk vb. gibi çıkan, İslam medeniyetinde de İhvan-ı Safa gibi karşılıkları bulunan, bugünün bakış açısından felsefeye indirgenen fakat aslında üyelerine yaşam pratikleri ve bir değerler şeması da sunan cemaatlerden Rönesans döneminde ortaya çıkan akademilere ve Türkiye batılılaşma ve Tanzimat sürecinde gördüğümüz Jön Türkler gibi siyasi/düşünsel cemiyetlere kadar olan bir süreci işlemek hedefindeyim.
O halde bu yazı dizisi ile alakalı birkaç açıklama yapıp şimdilik size veda edebilirim. Cemiyetlerin özet bir tarihini anlattığım bu seriyi üç bölüm olarak planladım. Bu ilk bölümde etimolojik tarihine değinip, topluluklar tarihinde yapılan cemiyet ve cemaat ayrımından bahsettim; ayrıca kendi çizgimi de tanımlayıp yapacağım özetin sınırlarını ve kriterlerini açıkladım. Ben, kabaca cemaat ve cemiyet arasındaki sınırı bazı topluluklar özelinde aşmak, bütünsel bir tarih çizgisi yaratmak ve bu çizgi üzerinde kaldığını düşündüğüm prototip toplulukları incelemek amacı gütmekteyim. Bu yüzden gelecek bölümde Hristiyanlık öncesi Batı ve İslam tarihindeki bazı topluluklardan bahsedeceğim. Bu ikinci Bölüm olacak. Üçüncü Bölümde ise (Hristiyanlığın cemaat tarihi dinler tarihinden hallice olduğundan ve başa çıkamayacağımdan orayı şimdilik es geçiyorum) odak noktası olarak Rönesansı ve yine paralelinde Osmanlıdaki bazı fikir akımlarını ele almak niyetindeyim. Dördüncü Bölümde ideolojiler ve manifestolar döneminin bir taslağını çizecek fakat aslen Türkiyeye (ve son dönem Osmanlıya) odaklanacak, Batılılaşma hareketleri ile yakın coğrafyamızda ortaya çıkan cemiyetlerden bahsedeceğim. Son olarak ise güncel durumu irdelemeyi düşünüyorum, ki bunun içine küçük ölçekli oluşumlar da, dijital platformlarda filizlenen sosyal kimlikler de, hatta art residency gibi neoliberal bir düzende, onun anladığı terminolojiyi kullansa dahi parayı aradan çıkarmaya çalışan farklı toplulukları da dahil etmek arzusu içerisindeyim. Bu esnada yukarıda belirttiğim değerlendirmeyi ve kriterleri bir hipotez olarak görmenizi dileyeceğim, araştırmam esnasında hipotezlerimi değerlendirecek ve uyuşmayan örneklere tarih içerisinde rastladığımda burada belireceğim.
Takipte ve sevgiyle kalın! Gelecek haftalarda görüşmek üzere,
Begüm.
DİPNOTLAR:
(1): Nişanyan Sözlük
(2): BULUT, Yücel; Tübitak Ansiklopedi; https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/cemaat_ve_cemiyet
(3): BULUT, Yücel; Tübitak Ansiklopedi; https://ansiklopedi.tubitak.gov.tr/ansiklopedi/cemaat_ve_cemiyet
(4): TÖNNİES, Ferdinand; Cemaat ve Cemiyet; Ötüken Yayınları, 2020
(5):TÖNNİES, Ferdinand; Cemaat ve Cemiyet; Ötüken Yayınları, 2020;41
(6): TÖNNİES, Ferdinand; Cemaat ve Cemiyet; Ötüken Yayınları, 2020;40
Comments